Nilay Özer
incir çatlatan
incir çatlatan
gidip gelip incirlere bakıyorsun
dallarda kalıyor gözlerin göz göz
şehrin ötelerinden
yıkıntıların ve yağmur piyanosu çatıların üstünden
gidip gelip incirlere bakıyorsun
yok mu bir olgunlaşan
incirler kendi sütleriyle
kendi içlerini emziriyor
incirler ham yalvaç henüz
daha var olgunlaşmalarına
sütten kesilmelerine daha çok var
incir ağaçlarının altında neler oluyor sana
bir baygınlık.. diz çözülmesi..
hatırlanmayan bir hatıra..
sesler duyuyor gölgeler görüyorsun
incir ağaçlarının altında yaşam ve ölüm
birbirlerine fısıldayarak senin adını
bakıyorlar gözlerinin içine
incir çatlatan
güneş kavuruyor kenti
herkes kendisinden yorgun
başkasından yorgun
kum tanelerinin ayırt edilebilir sesi kumsalda
dünya konuşuyor mu seninle neler söylüyor
bir ormandan çıkıp
bir ormana giriyorsun düşünde
incirlere bakıp duruyorsun günlerdir
oysa var daha sütten kesilmelerine
acılaşıyor ağzının safir suyu
bakarken bakarken diş çıkartan iştahın
geçiveriyor incirlerin etine
ne zaman başladın
senden olmayanı sana kendini sunmadan tüketmeye
geldin.. incirlere baktın..
bakışınla çatlattın olmamışın bedenini..
sertti kurudu kaldı dalda
boşluğa damladı sütü
yarıldı bir meme gibi
gökyüzü hikâyeni bilirdi
gökyüzü seni hayatın boyunca izledi
bir ağacın ortasında saklanırdın neden
insan gömüyor ve unutuyor gömdüğü yeri
birinden kaçardın kimden
seni biri incitmişti memeden kesilmeden
incirin sütüne fısıldardın öfkeni
yok ki bir olgunlaşan..