Das Spiel ist aus

Mein lieber Bruder, wann bauen wir uns ein Floß
und fahren den Himmel hinunter?
Mein lieber Bruder, bald ist die Fracht zu groß
und wir gehen unter.

Mein lieber Bruder, wir zeichnen aufs Papier
viele Länder und Schienen.
Gib acht, vor den schwarzen Linien hier
fliegst du hoch mit den Minen.

Mein lieber Bruder, dann will ich an den Pfahl
gebunden sein und schreien.
Doch du reitest schon aus dem Totental
und wir fliehen zu zweien.

Wach im Zigeunerlager und wach im Wüstenzelt,
es rinnt uns der Sand aus den Haaren,
dein und mein Alter und das Alter der Welt
mißt man nicht mit den Jahren.

Laß dich von listigen Raben, von klebriger Spinnenhand
und der Feder im Strauch nicht betrügen,
iß und trink auch nicht im Schlaraffenland,
es schäumt Schein in den Pfannen und Krügen.

Nur wer an der goldenen Brücke für die Karfunkelfee
das Wort noch weiß, hat gewonnen.
Ich muß dir sagen, es ist mit dem letzten Schnee
im Garten zerronnen.

Von vielen, vielen Steinen sind unsre Füße so wund.
Einer heilt. Mit dem wollen wir springen,
bis der Kinderkönig, mit dem Schlüssel zu seinem Reich
    im Mund
uns holt, und wir werden singen:

Es ist eine schöne Zeit, wenn der Dattelkern keimt!
Jeder, der fällt, hat Flügel.
Roter Fingerhut ist’s, der den Armen das Leichentuch
    säumt,
und dein Herzblatt sinkt auf mein Siegel.

Wir müssen schlafen gehn, Liebster, das Spiel ist aus.
Auf Zehenspitzen. Die weißen Hemden bauschen.
Vater und Mutter sagen, es geistert im Haus,
wenn wir den Atem tauschen.

© Piper Verlag GmbH, München 1978
Extraído de: Anrufung des Großen Bären 1956.
Heute in: Werke Band 1
München: Piper, 1978
ISBN: 3-492-11700-7
Produção de áudio: Norddeutscher Rundfunk 1957

Oyun bitti

Sevgili kardeşim, ne zaman bir sal yapacağız kendimize
ve yelken açacağız gökyüzünden aşağıya?
Yakında bu yük çok ağır gelecek, sevgili kardeşim,
ve batacağız uçurumlara.

Sevgili kardeşim, çiziyoruz kâğıdın üstüne,
nice ülkelerle rayların resmini.
Dikkat et siyah çizgilere,
havaya uçuyorsun, görmeyip mayınları.

Sevgili kardeşim, işte o zaman ben istiyorum ki,
bir kazığa bağlanayım çığlıklarla.
Ama sen, at sırtında terk ediyorsun ölüler vadisini
ve kaçıyoruz seninle birlikte.

Uyanığız, ister çingene kampında olsun, ister çöl çadırında,
kumlar saçlarımızın arasından süzülüyor,
ne senin yaşın, ne benimkisi, ne de dünyanınki
yıllarla ölçülüyor.

Sakın aldanma kurnaz kargalara, yapışkan örümceklere
ve çalılara takılıp kalmış tüylere,
yiyip içmeye de kalkma efsane ülkelerinde,
çünkü köpükler, yalnızca görünüştedir tencere ve testilerde.

Yalnızca altın köprüde kızıl yakut için geçerli
parolayı hâlâ bilendir ancak kazanan.
Söylemek zorundayım ki, son kar eriyeli,
o parola da yitip gitti bahçede.
Büyük yaralar aldı ayaklarımız onca taşlarla.
Biri iyileşti. ‹stediğimiz, atlamaktır onun yardımıyla,
çocuk kral, ağzında ülkesinin anahtarlarıyla,
alana kadar bizi, ve o zaman şarkımızın yankılanmasıdır:

Mevsim güzeldir çiçeklendiğinde hurma çekirdekleri!
Kanatları vardır her düşenin.
Kırmızı yüksükotları süsler yoksulların kefenini,
benim mührüme düşer yüreğinin küçük yaprağı.

Artık uyuma vaktidir sevdiceğim, oyun bitti.
Usulca yürümeliyiz. Beyaz gecelikler havalanmakta.
Annemle babama göre hayaletler gezmekte sanki,
biz karşılıklı değiştiğimizde nefeslerimizi.

Çeviri (Translation): Ahmet Cemal
Toplu Şiirler, Yapi Kredi Yayinlari, 4th Edition, Istanbul 2016