Efe Duyan
turco
A Raincoat, A Spell of Rain Ago
An incompleteness ago:
my fingers and turpentine nails,
laser hairs standing cold.
The market of twilight,
horse left on the monument,
six legs, one raised as a rifle,
his man like an apple in a barn.
Red on red on red on red.
An incompleteness ago:
a mint melting in the bath, a mint
in pubic hairs and fingered dust,
a mint of dimes, pennies, nickels.
A quarter a quarter a quarter – call it
an incompleteness ago, a baby almost ate
a banana. Small spoons. Small spoons, small
incompletenesses ago.
The sinks are still buildings,
the counter a revolution,
the gorillas in the kitchen,
the coal train – an incomplete
the bruised boy – an incomplete
the candy shop – an incomplete
the tractor trails – an incomplete, no
incompleteness ago. No grief ago.
No moons ago, no alone ago,
no tires ago, no buzzard pond ago,
no dream ago, no Freud ago,
no pickled vans ago, no cherry ago,
no pits, no canyons, no shaved rocks
of ice from an incompleteness ago.
No red no red no red no
water for boil, no bottle,
no bottle for punch.
No gum. No shoe.
No shoe detective for my life.
No narrative. No born,
lived then died.
No tomb, no ash, no clay.
No bones, no dice
no smoke, no fire. No ants
on the way to mango.
No incompleteness.
No raincoat for the rat-ta-ta,
a raincoat ago. A dog ago.
A hat ago. A love ago. A week ago
there was only no.
No gas. No trucks, only tunnels.
Only pavement. No food, only smell.
No song in my voice.
No voice.
De: The Good Dark
London: Penned in the Margins, 2015
Producción de Audio: Ryan van Winkle & Colin Fraser (Culture Laser productions)
BİR YAĞMURLUK, YAĞMURUN HECELEMESİ KADAR EVVEL
bir bitmemişlik evvel
parmaklarım ve asetonlu tırnaklar
diken diken tüylerim soğukta
bir alacakaranlık marketi
anıttaki at
altı ayağı var, biri tüfek gibi kalkmış,
üstündeki adam ambarda bir elma gibi
kırmızı üstüne kırmızı üstüne kırmızı
yarım bir şey evvel
dünya ve seramik bir kupa
dünya bir parmak viski
dünya mısır soğutucusu.
Bitmemişlik evvel
Banyoda eriyen bir nane, kasık
Kıllarında bir nane ve parmak sürülmüş toz,
Ve nane şeklinde akçeler, kırk paralıklar, kuruşlar
Bozukluk, bozukluk, bozukluk
Bitmemiş bir şey evvel denir buna
Temeller açıldığında,
Sözcükler tamamen mıknatıstı.
Bitmemişlik evvel
Bir bebek neredeyse koca bir muz yiyordu.
Küçük kaşıklar, küçük kaşıklar, küçük
Bitmemişlik kadar evvel.
Lavabolar bina kadardı
Bir tezgahlarsa tam karşıtı
Mutfakta gorillalar
Kömür treni- bitmemiş bir
Yaralı bir çocuk- bitmemiş bir
Şeker dükkanı- bitmemiş bir
Traktör izleri- bitmemişlik evvel
Değil. Bir keder evvel
Değil, bir aydede evvel değil, bir yalnız evvel
Değil, bir lastik evvel bir şahin gölü evvel
Değil, bir rüya evvel değil, Freud evvel
Değil, rengarek bir kamyonet evvel
Değil, kiraz kadar evvel
Değil, oyuklar değil, kanyonlar
değil, bitmemişlik kadar evvelden kesilmiş buz kayalar değil.
Kırmızı değil, kırmızı değil, kırmızı değil,
Kaynayan su değil, şişe
Değil, punç şişesi
Değil. Sakız değil. Ayakkabı
Değil, ağzında sakızıyla çizgi film dedektifleri
Değil. Anlatı değil, doğmak değil,
yaşanmış sonra ölünmüş.
Mezar değil, kül
değil, kemik değil, zar
değil, duman eğil, ateş değil. Mango peşinde karınca
değil.
Bitmemişlik
Değil, rat-ta-ta için yağmurluk değil
Bir yağmurluk evvel. Bir köpek evvel
Bir şapka evvel, bir aşk evvel, bir hafta evvel
Yalnızca hayır vardı
Benzin değil, kamyonlar değil, yalnızca tüneller
Yalnızca kaldırımlar, yemek değil
Yalnızca koku
Sesimde bir şarkı değil
Ses değil.