Mehmet Altun
EVZEL
EVZEL
İki nehirde yüzdüm
İki çeşme, iki göz gibi aktı
İki dil tuttu beni, iki mendil oyası, iki meyve çiçeği…
Bundan işte Kürtçe doğdum, Türkçe seviyorum evreni
Annem diyorum, bu yüzden
Hâlâ bir kahve tanesidir
Hâlâ kapısı kilit görmemiş bir mabet
Ne dilenci dönmüş eşiğinden, ne süte doymamış kuzu
Şimdi
Yani mevsim açıldıkça bahara, kışın savaş olduğunu anlatır
Zemheriyi diyor
Zemheriyi yakılmış ormandan tanıyacaksın
Bileceksin baharın, mantarın ve böğürtlenin evi olduğunu
Başak sararmadan doyacaksın toprağın hünerine
Ve keklik peşinden koşmaya…
Alabalığa, sazana ve…
Doyacaksın
Kır çiçeklerinin kokusuna, komşuluk çayına
Dolarsa tane, çekerse başak, vakit evzeldir akçeden
Diyor ki;
-Kışı tanırsın, hazan doğum-ebesidir bu yüzden
Harmansa doyum-evi…
Annem diyorum, bu yüzden Kürtçe’dir ya da
Annemdir Kürtçe…
Ağlamak, gülmekle kardeşse
Her ömrün bir mevsimi var, her dilin bir bahçesi
Aşkı dülger gibi işleyen dilim, hattat sevgilim
Doyduğum değil, seviştiğim topraksın
Sevdiğim diyorum, sevdiğim bu yüzden
Hâlâ terliyorsam gecelerinde, hâlâ kentliysem biraz
Bir evi oturmak gibi, bir adresi benimsemek yani
Sevdiğim diyorum, bu yüzden Türkçe’dir ya da
Türkçe’dir sevdiğim kadın
Bu yüzden diyorum, kimliğimin iki yüzü var
İki fotoğraf taşırım içimde, iki kat masal…
Beni iki nehre götürdüler
İki ova seçtim, iki kapalı havza…
İki okyanus kokusu, iki dalga büyüttü beni
İki el tuttum
Biriyle büyüdüm, ötekiyle çoğaldım
Hâlâ bir mevsimi iki kez yaşıyorsam
Hem annem hem sevdiğim içindir
Bir ömrü ikiyle çarpıyorsam
Aşktan ve Doğu(m)dandır, biliyorum
Kürtçem benim, doğu(mu)m; Türkçem diyorum, aşkımdır