Mehmet Hakkı Suçin
Übersetzer:in
auf Lyrikline: 3 Gedichte übersetzt
aus: arabisch nach: türkisch
Original
Übersetzung
[Bilder ohne Licht]
arabisch | Amel Moussa
Audio production: 2005, M.Mechner / Literaturwerkstatt Berlin
Işıksız Fotoğraflar
türkisch
Baştan çıkarıcı bir fotoğrafımı çek
Hüznümün parıltısını saçsın.
Bir fotoğraf
İçindeki tebessüm
İtirafın köşesinde dursun.
Bir fotoğrafımı çek
Yıkanırken aynamın arkasında.
Bir fotoğraf,
Etrafımı sarıp şalıma dönüştüğüm saatte.
Bir fotoğraf
Ellerimi öptüğüm anda
Görmemek için kusurumu.
Bir fotoğrafımı çek
Yırtarken bütün bu fotoğrafları.
إلى عشْــتار
arabisch | Mohammed Bennis
الوقْتُ يُسرعُ بي لأدْخلَ
بيتَكِ الفجْريّ
منْ أقصَى
التولّهِ
حاملاً نُـذُري إليْـكِ
لهيـبَ أسئلةٍ ونَايْ
لغةُ الحدَادِ أنَا
والموْتُ يا عَشتارُ تأكلُ من ذراعيَ
لستُ أعْرفُ كيفَ أرفعُ
عن جبينكِ
ستْرةَ النّسْـيانِ
أوْ صمتاً تكاثرَ عبْرَ أزمنةٍ
لها خوْفي
وأنتِ هُناكَ تخْتبئينَ
خلفَ وعُورةِ الأحْجارِ لا نفْياً
نطقْتِ
ولا سَحاباً
هلْ هو الممْشَى
أمِ الأعْماقُ ريحُ كثافةٍ خَرساءْ
عُشبٌ وطينْ
أجثُو لأوقظَ راحتيْكِ علَى
بياضِ نَوافذِ الذّكْرى
سَماءٌ ربما لمَعٌ منَ الأنْغامِ
أحْسبها منَ الوَادي تعودُ منَ النّقوش الكَاتمات عليّ وحْدَتَها
ترجّ أصَابعي
ليْلاٌ
هوَ السرُّ الذي مَا زال يغْمضُ
ثم ينْأى عنْ نخيلٍ
دائماً ينْأى
ودمعُ التّائهين معَ انْحناء الصّوتِ في الصّحراءِ
أقْوى منْ صدَى
نقْـرٍ علَى الأبْوابِ أنفاسٌ تنُوحُ
شواهِدٌ تعلُو وتكْبُر في الرّسائلِ
لطخةٌ سوْداءُ ما يبقَى
منْ سُطوعِ الضّوءِ مجْروراً
تمزّق
نَازفاً يهْذي
بكُلّ دمٍ توقّفَ عنْدَ حُنجُرَة النّشيدْ
تُخفي الظّلالُ صباحَها بيْنَ الثّـنايَا
موْقدُ الآلامِ
دائرةٌ على قَبرٍ
قُبورٍ
لنْ أسْتعيرَ صَلاتهُمْ
وجْهي يفتّشُ عن هَواءٍ في نَدى حَجرٍ
لانّ هُـناكَ لي جَسداً
قريباً منْكِ صارَ
دَماً
صَلاةَ دمِي
Audio production: Literaturwerkstatt Berlin, 2010
İştar’a
türkisch
Vakit acele ediyor
Girmem için sabahlık evine
Karasevdanın en uç noktasından
Taşıyarak adaklarımı sana
Soru ve ney alevini
Matemin diliyim ben
Ölüm kolumdan yiyor ey İştar
Bilmiyorum nasıl kaldırayım
alnından
unutkanlığın örtüsünü
yahut korkularımın sahibi zamanlar boyu
çoğalan sessizliği
Ve sen gizleniyorsun orada
Taşların ıssızlığının ardında
Ne bir sürgüne
konuştun
ne bir buluta
Yürüyecek yol mu bu
yoksa dilsiz bir yoğunluğun
rüzgârı mı derinlikler?
Ot ve toprak
Avuçlarımı uyandırmak için diz çöküyorum
hatıra penceresinin beyazında
vadiden hapsettiğim bir gökyüzü
belki de nağmelerden bir pırıltı
birliğini benden saklayan nakışlardan dönüp
sallıyor parmaklarımı
geceleyin.
Budur hâlâ ifşa olmayan sır
Hurmalıklardan uzaklaşan
hep uzaklaşan
Çölde sesin meyliyle birlikte
yitiklerin gözyaşı
daha güçlüdür kapı tıklamasının yankısından
Feryat eden nefesler
Mektuplarda yükselen ve büyüyen mezar taşları
Siyah bir leke kalıyor
ışığın doğuşundan sürüklenerek
yırtıyor
sayıklayan kan kaybeden birini
marşın boğazının yanı başında
kanlar içinde duranı
Gölgeler sabahlarını gizliyor ön dişlerde
Acıların sobası
bir dairedir kabir üzerinde
dualarını ödünç alacağım kabirler
Yüzün hava arıyor bir taşın çiyinde
Zira bir bedenim var orada
yanıbaşında
kana dönen
Kanımın duası
سبْعـــةُ طــيُور
arabisch | Mohammed Bennis
إلى محمود درويش
طائـرٌ أبيـض
نفسٌ يتقـطَّرُ
حتَّى الكثافـةُ تعذُبُ
كلُّ جدارٍ يوسِّعُ ترْعتَهُ
ويَضُـمُّ النداءَ
ارتفاعٌ يظلُّ ارتفاعاً
منابعُ ضمَّتْ رياحَ الحقولْ
طائرٌ أحمَـر
رُبما قطعَ النَّهرَ في ليلـةٍ
ربَّما عرَّفتْـهُ الطريقُ على درجاتِ العُلـوِّ
أُفـكِّر في سـرِّ حُمرتهِ
ثم أنْسى السماءَ
التي أخذتْهُ
هُنـاكْ
طائرٌ أخضَر
أماميَ ريشٌ ينامْ
وريشٌ بنارِ المسافةِ يَصعقُـني
وريشٌ بلاَ جسدٍ ينثني
يتجمَّعُ
في نُقطة
بيْنـنا رفْرفَاتُ الكَلامْ
طائـرٌ أزرق
في المساءِ يكادُ من السُّـكْرِ ألاَّ يعودَ
يُفضِّلُ أنْ يسْتمرَّ الرحيلُ
بدونِ رحيلٍ
يطولُ
انعكاسُ الأشعةِ
في حوْضِ مـاءْ
طائرٌ أسوَد
كلَّ شيءٍ يريدُ أنْ يتشبَّهَ بهِ
الماءُ في الجرارِ
الكلماتُ يومَ ميلادهَا
القوافلُ وهْيَ تعْبُرُ الحدُودَ
الفتاةُ قبلَ أن يُصيبهَا النَّدى
لكنَّ الشحرورَ
لا يريدُ أنْ يتشبَّهَ
إلا بنفسهِ
فوقَ أغْْصانِ الغبْطةِ يبـقَى
طائرٌ أصفر
تلكَ النافـذةُ لأجلهِ لا تـزالُ مفتوحةً وهُو
وجْـهاً لوجْهٍ معَـها يمكـثُ مِنْ صمتٍ كانَ
يُقْـبلُ ثمَّ دونَ أن يلتقـطَ الحَبَّ يطيرُ مُحلِّقاً
كذلكَ أمسُهُ كانَ كذلكَ غــدُهُ عندَ ابتـداءِ
الفجْرْ
طائـرٌ لا لـوْنَ لـه
يُغـردُ في ليلـةٍ منْ ليالي السريرةِ مُنتَشـياً
ويطيرُ
إلى حيثُ يتَّحدُ الضوْءُ بالذَّبذباتْ
هواءٌ يُفاجئُ
زائرَهُ بجناحٍ يُـردِّدُ لمعـاً
شديـدَ التبـدُّلِ أُبصرهُ منْ بَعيـدْ
يطيـرُ
لكيْ لا أرَى
غيرَ هـذا الـذي ليسَ يُشـبهُ أيَّ بعيـدْ
Audio production: Literaturwerkstatt Berlin, 2010
Yedi Kuş
türkisch
Mahmud Derviş’e
Beyaz Bir Kuş
Bir nefes damlıyor
Yoğunluk bile tatlılaşıyor
Her duvar genişletiyor yarığını
Çağrıya katıyor
Yüksek olmayı sürdüren bir yükseklik
Tarla rüzgârlarını kucaklayan kaynaklar
Kırmızı Bir Kuş
Belki nehri kesmiştir bir gece
Belki yüceliğin basamaklarının yolunu göstermiştir yol
Kırmızılığının sırrını düşünüyorum
Sonra unutuyorum onu alan
Göğü
Orada
Yeşil Bir Kuş
Önümde bir tüy uyuyor
Bir tüy beni sersemletiyor mesafenin ateşiyle
Ve bedensiz bir tüy bükülüp
Toplanıyor
Bir noktada
Aramızda sözün kanat çırpışları
Mavi Bir Kuş
Neredeyse dönemeyecek kadar sarhoştur bu akşam
Göçün devam etmesini yeğliyor
Göç olmadan
Uzuyor
Işıkların yansıması
Havuzun suyuna
Siyah Bir Kuş
Her şey benzemek istiyor ona
Testideki su
Doğum günlerindeki kelimeler
Sınırları aşmakta olan kervanlar
Şebnemin henüz değmediği kız
Fakat karatavuk
Benzemek istemiyor
Kendi dışında hiçbir şeye
Neşe dallarının üzerinde duruyor
Sarı Bir Kuş
Hâlâ onun için açık duruyor şu pencere yüz yüze oturuyorlar bir suskunluktan gelip havada süzülüyor gagalamadan tahılı
dünü de böyleydi yarını da böyle olacak başlarken şafak
Renksiz Bir Kuş
Cıvıldıyor esrarlı bir gecede sarhoş
Ve uçuyor
Işığın titreşimlerle birleştiği yere
Bir hava akımı sürpriz yapıyor
Ziyaretçisine devamlı parıldayan bir kanatla
Habire değişiyor görebiliyorum uzaktan
Uçuyor
Tek bir şey görüyorum
Hiçbir mesafeye benzemeyen bu mesafeyi