Reha Yünlüel
beşinci yolcu
beşinci yolcu
hoyrat bir poyraz
buruşturur yüzlerimizi,
soğuk tabancanın namlusu
damlar elime
otobüs, durağına varmamıştır henüz
otobüs henüz durmamıştır
elim seni vurmamıştır
iki motorsikletli
gölün bir yakasında inerler,
okyunus görmemiş iki yunus
özlemle bakarlar göle:
gölü, akıllarında tutarlar
İpekyolu’nda bir kervan, güneşinden soyunur
iflâholmaz çöl, kumlarına şal niyetine sarılır
gözlerim İpekyolu’nda o kervana asılır
kervan, çölü deler geçer
başparmağım tabancanın horozuna asılır
kervan, gelincik tarlasına düşer:
tarla,
daha pıhtılaşmamış
kırmızı ve büyük bir can damlasıdır
horoz bir kez daha öter
gözgöz(e) tutuşmuş iki yunus,
yeni doldurulmuş çakmaklar gibi
tek alev şeridinden hâre’gürül bir kanar
tarlanın canı bir kez daha yanar
elim,
solşakağının yanık penceresini düşeder
durakta, mâvi ayaklı bir kadın vurulur:
sen,
daha pıhtılaşmamış
kırmızı ve
küçük bir cam damlasıdır
durakta dört ceset vardır;
yine de
otobüsün aklı fikri
intihârımdadır!
serin bir temmuz dolunayında
beş yolcusuyla kalkar otobüs
tabancanın (u)yanık kapısından
gelincikler pıhtılaşır