Talat Sait Halman 
Translator

on Lyrikline: 7 poems translated

from: التركية to: الانجليزية

Original

Translation

Anlatamıyorum

التركية | Orhan Veli

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

© Yapi Kredi Yayinlari
Turkey: Yapi Kredi Yayinlari, 1941
Audio production: Yapi Kredi Publishing

I CAN'T EXPLAIN

الانجليزية

If I cried, could you hear
My voice in my poems,
Could you touch my tears
With your hands?
 
Before I fell prey to this grief,
I never knew songs were so enchanting
And words so mild.
 
I know there's a place
Where you can talk about everything;
I feel I'm close to that place,
Yet I can't explain

Translated by Talat Sait Halman

GÜZEL HAVALAR

التركية | Orhan Veli

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

© Yapi Kredi Yayinlari
Yapi Kredi Yayinlari, 2003
Audio production: Yapi Kredi Publishing

LOVELY WEATHER

الانجليزية

 This lovely weather has brought on my ruin.
One fine day like this I quit
My job with the Pious Foundations Agency.
In such weather I got used to smoking
And on a day like this I fell in love:
It was on such a day that I forgot
To take home bread and salt;
Time and again, in this weather
My verse-making disease has recurred.
This lovely weather has brought on my ruin.

Translated by Talat Sait Halman

HÜRRİYETE DOĞRU

التركية | Orhan Veli

Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin;
Gideceksin ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul;
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden,
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı?
Heeeey!
Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekliyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere.

© Yapi Kredi Yayinlari
Turkey: Yapi Kredi Yayinlari, 1949
Audio production: Yapi Kredi Publishing

TOWARD FREEDOM

الانجليزية

Before dawn,
While the sea is still snow-white, you will set sail;
The grip of the oars in your palms,
And in your heart the joy of toil and vigor,
You will go.
In the roll and sway of the nets, you will go.
For welcome, fish will appear on your course
Delighting you.
As you shake the nets,
Scale by scale, the sea will journey into your hands.
When silence pervades the souls of seagulls
In the cemetery of the rocks,
All of a sudden,
All hell will break loose on the horizon:
Mermaids will scuttle and birds scurry...
Saturnalia and festivals, orgies and carnivais,
Bridal processions, masquerades, revelries, carousals...
Heeeyy!
Whaddya waiting for, man, jump in the sea!
Forget who's waiting for you back there.
Don't you see: Freedom is all around you.
Be the sail, the oar, the rudder the fish, the water,
And go, go wherever you can.

Translated by Talat Sait Halman

DALGACI MAHMUT

التركية | Orhan Veli

İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah.
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.

Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.

Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne haltedeceğimi bilemem

© Yapi Kredi Yayinlari
Yapi Kredi Yayinlari, 1951
Audio production: Yapi Kredi Publishing

WOOL - GATHERER

الانجليزية

This is the work I do:
I paint the sky each morning
While all you people are asleep,
You wake up to find it blue.
 
Sometimes the sea gets ripped;
Do you know who mends it?
I do.
 
At times I just daydream,
That's my job too;
I dream of a head in my head,
Of a belly in my belly,
Of a foot in my foot,
I just don't know what the hell to do.

Translated by Talat Sait Halman

DENİZİ ÖZLİYENLER İÇİN

التركية | Orhan Veli

Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret,
"Bakar bakar ağlarım."

Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından;
Suların yeşili,göklerin mavisi,
Lapinaların en harelisi...
Hala tuzlu akar kanım
İstiridyelerin kestiği yerden.

Neydi o deli gibi gidişimiz,
Bembeyaz köpüklerle, açıklara!
Köpükler ki fena kalpli değil,
Köpükler ki dudaklara benzer;
Köpükler ki insanlarla
Zinaları ayıp değil.

Gemiler gecer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler,damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret

© Yapi Kredi Yayinlari
Turkey: Yapi Kredi Yayinlari, 1949
Audio production: Yapi Kredi Publishing

SEA NOSTALGIA

الانجليزية

Vessels sail along my dreams,
Over the roofs, ships in a feast of color,
And poor me,
Yearning for the sea year in year out,
I gaze and weep.
I recall my first sight of the world
Through a mussel shell I pried open:
The greenest water and the bluest sky
And the rippliest of lump-fish...
My blood still flows salty
Where the oysters slit my skin.
What a madspeed plunge was ours
Into the high seas on the whitest foam!
Foam bears no malice,
Like lips
Whose adultery with men Is no disgrace.

Vessels sail along our dreams
Over the roofs, ships in a feast of color,
And poor me,
Yearning for the sea year in year out.

Translated by Talat Sait Halman

SAKAL

التركية | Orhan Veli

Hanginiz bilir, benim kadar,
Karpuzdan fener yapmasını;
Sedefli hançerler, üstüne,
Gülcemal resmi çizmesini;
Beyit düzmesini;
Mektup yazmasını;
Yatmasını,
Kalkmasını;
Bunca yılın Halimes'ini
Hanginiz bilir, benim kadar,
Memnun etmesini?

Değirmende ağartmadık biz bu sakalı!

© Yapi Kredi Yayinlari
Turkey: Yapi Kredi Yayinlari, 1941
Audio production: Yapi Kredi Publishing

THE BEARD

الانجليزية

Which one of you can make
Jack-o'-lanterns the way I can
Or carve on them
The picture of a grand old ship?
Or write poems
And letters?
Or lie down
Or get up
Or satisfy my girl friend
The way I can?
It wasn't for nothing that my beard turned grey.

Translated by Talat Sait Halman

BÜYÜK İNSANLIK

التركية | Nâzim Hikmet

Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
                                        tirende üçüncü mevki
                                        şosede yayan
                                        büyük insanlık.
Büyük insanlık sekizinde işe gider
                                        yirmisinde evlenir
                                        kırkında ölür
                                        büyük insanlık.
Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
                                        pirinç de öyle
                                        şeker de öyle
                                        kumaş da öyle
                                        kitap da öyle
            büyük insanlıktan başka herkese yeter.
Büyük insanlığın toprağında gölge yok
                                        sokağında fener
                                        penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
                                        umutsuz yaşanmıyor.

© Yapı Kredi Yayınları
Taşkent

GREAT HUMANITY

الانجليزية

Great humanity sails on ships as deck passengers
                                       rides trains third-class
                                       travels highways on foot
Great humanity goes to work at the age of eight
                                      marries at twenty
                                      dies at forty:
                                      great humanity.
There is enough bread for everyone except great humanity
                                     rice too
                                     same with sugar
                                     and cloth
                                     books as well
               there is enough of them for all except great humanity.
There is no shadow on the ground of great humanity
                                    no lamps in its streets
                                    no pane in its windows
But great humanity has its hopes
                                   there can be no life without hope.

Translated by Talat Sait Halman