Gökçenur Ç.

التركية

Tal Nitzán

العبرية

Onüç Karakuşa Birden Bakmanın Tek Yolu

1.

Geceyle çarpıştı onüç karakuş
yıldızlar darmadağın
gece kanat çırpıyor


2.

Tek sıra tünediler sarı bir kule vincin bomuna
Boşaldı güverteler. Yüklendi onüç karakuşu
gece bandıralı gemi.

O günden sonra
kaptanın karaya hiç ayak basmadığı
ve küçük bir fırtınanın
gemiyi tedbirli bir uzaklıktan izlediği söylenir


3.

“Tahran’a mı?” dedim
“Ordan geliyoruz zaten” dedi  biri
“Rumeli?”
“Kahveciye on beş lira borç taktık orda”
“Pazariçi?”
“Oralıyız biz, orda ağaçlar onüç karakuşun
adlarını yüksek sesle söyleyerek uzar”


4.

Kuyunun dibinde dolunay

Onüç karakuş kanat çırpmadan dönüyor
kuyunun üstünde

Kış uzun sürecek ve uykusu hafif olacak ağaçların


5.

“Yeni bir ad ver bana” dedi

adına alışırsa uçamaz karakuşlar

“bana yeni bir ad ver
geçen yıl nisanın yerini söyleyeyim sana”


6.

Biçilmiş bir tarlaya indiler
sevişmiştim bu tarlada
başakların sapları uzunken
gecelerden


7.

Bir serçe
bir saka, bir karga,
bir martı, bir iskete

Hepimiz rüzgârla yıldızlar arasında
bir seçim yapmak zorunda kaldık
bir karakuşa dönüşmeden önce


8.

Rüzgârım der karakuşlar,
yaşamım işte, işlerim,
işte dünyanın denizleri, işte denizin maviliği,
biz buyuz, seniniz,
bu bizim yağmurumuz,

Kimsenin olmayan şeyler yoktur karakuşlara göre


9.

Onlarla aramızda
ölmek fiilinin
karakuşların dilinde
gelecek zamandan başka bir kipte
kullanılmamasından kaynaklanan
yanlış anlaşmalar var


Amaçsız dolaşıyorum kırlarda
çimenler adımlarımı bir şiir gibi okuyor


10.

Gücünü gölgesinden alır dağ dedi karakuş
Gölgesinin altında gölgeleriniz var

Artık konuşmayalım
yanlış bir kelime söylersek
yeniden başlayabilir zaman


11.

Yine bir savaştan dönmüşüm yenik
anahtarlığım masada    

Onüç karakuş dizilmiş pencerenin pervazına


12.

Ay buzdan bir gong
karakuşlar geçti önünden
kısacık bir gölge tiyatrosu

Gömdük birini sardunya saksısına


13.

Oturmuştum pencerenin önüne
denizlikten havalandım.

© Gökçenur Ç.
الإنتاج المسموع: Literature Across Frontiers

הדרך היחידה להביט בשלושה-עשר שחרורים בבת אחת

1.

שלושה-עשר שחרורים חדרו אל הלילה.
הכוכבים נבללו,
הלילה ריפרף.


2.

הם ישבו על זרועו של מנוף צהוב גבוה,
הסיפונים התרוקנו.
שלושה-עשר השחרורים
הועמסו על הספינה
שדגליה דגלי הלילה.

אומרים שמאז היום ההוא
לא שב רב החובל לדרוך על יבשה
והוריקן קטן עקב אחר הספינה
ממרחק בטוח.


3.

שאלתי, "לטהרן?"
"משם אנו באים," אמר אחד מהם.
"רומליה?"
"נשאר לנו חוב של חמש-עשרה לירות לבית הקפה שם."
"איסטנבול?"
"שם המולדת, שם עצים
צומחים ואומרים בקול את שמותיהם של שלושה-עשר שחרורים."


4.

ירח מלא בַּבְּאֵר.

שלושה-עשר שחרורים חגים מעל לבאר
בכנפיים דוממות.

החורף יהיה ארוך
והעצים ינומו תנומה קלה.


5.

"תן לי שם חדש," אמר אחד מהם.
אם שחרור מתרגל לשמו, הוא אינו יכול לעוף.
"תן לי שם חדש ואומר לך היכן
אפריל שעבר."


6.

הם נוחתים על שדה קצור.
אני התעלסתי על השדה הזה
כשהחיטה צמחה והיתה ארוכה
מן הלילות.


7.

אנקור,
פרוּש, עורב,
שחף, חוחית.
כולנו נאלצנו לבחור
בין הכוכבים לרוח
לפני שהיינו לשחרורים.


8.

"הנה הרוח שלי," אומר שחרור
"חיי, יצירותי,
הנה ימי העולם,
כְּחול הימים,
אנחנו כאלה, אנחנו שלךָ,
אלה הגשמים שלנו."

לדברי השחרורים
מה שאיננו שייך לאיש איננו קיים.


9.

יש אי-אלו אי-הבנות
בינינו לשחרורים
רק משום שהפועל למות
אינו קיים בשפתם
אלא בלשון עתיד.

אני תועה בשדות הירוקים,
עשב קורא את עקבותי כמו שיר.


10.

שחרור אמר
שהוא מפיק את כוחו מצִלו.

הבה נחדל לדבר עכשיו,
המלה הלא-נכונה עלולה
להתחיל שוב את הזמן.


11.

אני חוזר הביתה
שוב מובס במלחמה,
המפתחות שלי על השולחן.

שלושה-עשר שחרורים עומדים בשורה
על אדן החלון.


12.

הירח הוא גונג קֶרח
ששחרורים חלפו דרכו
בתיאטרון הצללים הקצר ביותר.

קברתי אחד מהם בעציץ הגרניום.


13.

ישבתי אל החלון,
אחר כך המראתי מן האדן.

תורגם על ידי Tal Nitzan